Feza Gürsey Arşivi, 1992 yılında Feza Gürsey’in ve sonrasında annesi Remziye Hisar’ın vefatlarının ardından, Anadolu Hisarı’ndaki evi boşaltılırken Prof. Dr. Meral Serdaroğlu’nun evdeki yazılı malzemeyi toparlayarak muhafaza etmesi ile oluştu. Yıllar içinde yakın çevresi, ailesi ve meslektaşlarından gelenler ve Feza Gürsey adına yapılan anma etkinliklerinde ortaya çıkan konuşmalar ve yazılarla arşiv zenginleşti. Arşivin içeriğini tanıtan bir sergi, Meral Serdaroğlu’nun girişimi ile birlikte, Cihan Saçlıoğlu, Fethiye Erbay, Mutlu Erbay, Mahir Polat, Murat Es, Binnur Polat, Aslı Aydemir, Filiz Çermen, Cem Onur Erbay, Mehmet Sinan Niyazioğlu’nun katkılarıyla 1992 yılında gerçekleşti. Bu isimlerin yanı sıra Feza Gürsey Arşivi’nin oluşması ve araştırmaya uygun hale gelmesi için içtenlikle ve maddi hiçbir karşılığı olmaksızın çaba sarf eden isimlerden birisi de 2007 yılında gerçekleşen uçak kazasında yitirdiğimiz, Fizik Bölümü yüksek lisans öğrencilerinden Engin Abat’tı. Başta Meral Serdaroğlu ve Engin Abat olmak üzere Feza Gürsey sevgisi ortak paydaları olan, yukarıda ismi geçen değerli insanların/akademisyenlerin emeğiyle bu online serginin mümkün olduğunu hatırlatarak, bu sürece dahil olabilmemin mutluluğunu paylaşmak isteriz.
Arşiv, Feza Gürsey’in günlük yaşamını, bilim insanı olarak gelişimini, bilimsel makalelerini, kişisel ilgi alanlarını gösterecek dokümanları içeriyor. Bunun yanı sıra birçok yerli ve yabancı bilim adamı ile yapılmış mektuplaşmaların sağladığı özel bir fizik bilimi tarihi okumasını da mümkün kılıyor. Arşiv içeriği kişisel mektuplar, kendi ailesine ait malzemeler, sanatsal uğraşları ile ortaya çıkmış şiir ve desen defterleri, 167 farklı bilim insanı ile mektuplaşmaları, lise dönemi öğrenciliğinden başlayıp ileriki yaşlarına kadar tuttuğu sayısı 137’yi bulan ders veya laboratuvar defterleri, içlerinde kendi el yazısı ile taslak halinin bulunduğu doktora tezi ve birçok önemli makalesi, hayatının birçok bölümünden kesitler sunan fotoğraf albümleri, aldığı ödüller, basında hakkında çıkmış yazılar, söyleşiler, kendi ders sunuşlarında kullandığı notlar, Feza Gürsey’in ardından yapılmış toplantılarda kaydedilmiş konuşmaların ses bantları ve bunların çözümlemelerinden oluşuyor ve Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nde muhafaza ediliyor.
Reşit Süreyya 1889 da Bor’da doğdu, 1914’de tabip yüzbaşı olarak Askeri Tıbbiye Okulu’ndan mezun olduktan sonra 1918’de Bakü’ye tayin edildi.
1921 yılında Ankara’ya gitti ve İstiklal Savaşı’nda Kütahya cephesinde bulundu, savaş bittikten sonra 1923 yılında Röntgen uzmanlığı eğitimi almak üzere Paris’e gönderildi. Uzman olduktan sonra İngiltere’de Cambridge Üniversitesi'nde fizik ve matematik dersleri alarak bilimdeki son gelişmeleri öğrendi. 1927 -1935 yılları arasında Kuleli Askeri Lisesi’nde fizik öğretmenliği yapan Reşit Süreyya buradan emekli oldu. Emekli olduktan sonra Avrupa’da fizikteki son gelişmeleri takip etti, Heisenberg ve Schrödinger’den dersler aldı.
İkinci dünya savaşı sırasında Türkiye’ye dönüp fizik ve matematik dersleri veren Reşit Süreyya, savaştan sonra ise ABD’ye yerleşti ve Diesel motorları üzerinde araştırmalar yaptı. 1962 yılında ABD’de vefat etti. Doktor Reşit Gürsey’in bilimsel eserleri, hikaye ve şiir kitapları bulunuyor.
1902 yılında Üsküp’de doğan Remziye Salih, 1919’da Çapa Darülmuallimat’tan birincilikle mezun olduktan sonra öğretmenlik yapmak için Bakü’ye gitti. 1921-1923 yılları arasında Adana Kız Muallim Mektebi müdürlüğü yaptı. 1924 yılında Paris Üniversitesi Fen Fakültesi’nde, Kimya dalında eğitim görmeye başladı, mezun olunca Türkiye’ye döndü. Bir yıl Erenköy Kız Lisesi'nde Kimya öğretmenliği yaptıktan sonra, 1930 yılında Paris’e dönerek doktora çalışmalarına başladı.
1933 yılında doktorasını tamamladıktan sonra, İstanbul Üniversitesi’nde Kimya doçenti olan Remziye Hisar, 1936-47 yılları arasında Ankara Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde, İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Okulu’nda ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nde doçent olarak görev yaptı. 1947 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi, Makina Fakültesi, Kimya Kürsüsü’ne doçent olarak atandı. 1973 yılında emekliye ayrılmış olan Prof. Dr. Remziye Salih Hisar 1992 yılında, oğlunu kaybının hemen ardından Anadoluhisarı’ndaki aile evinde vefat etti.
1902 yılında Üsküp’de doğan Remziye Salih, 1919’da Çapa Darülmuallimat’tan birincilikle mezun olduktan sonra öğretmenlik yapmak için Bakü’ye gitti. 1921-1923 yılları arasında Adana Kız Muallim Mektebi müdürlüğü yaptı. 1924 yılında Paris Üniversitesi Fen Fakültesi’nde, Kimya dalında eğitim görmeye başladı, mezun olunca Türkiye’ye döndü. Bir yıl Erenköy Kız Lisesi'nde Kimya öğretmenliği yaptıktan sonra, 1930 yılında Paris’e dönerek doktora çalışmalarına başladı.
1933 yılında doktorasını tamamladıktan sonra, İstanbul Üniversitesi’nde Kimya doçenti olan Remziye Hisar, 1936-47 yılları arasında Ankara Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde, İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Okulu’nda ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nde doçent olarak görev yaptı. 1947 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi, Makina Fakültesi, Kimya Kürsüsü’ne doçent olarak atandı. 1973 yılında emekliye ayrılmış olan Prof. Dr. Remziye Salih Hisar 1992 yılında, oğlunu kaybının hemen ardından Anadoluhisarı’ndaki aile evinde vefat etti.
Darülfünun’un fen okuyan ilk kız talebelerinden olan Remziye Hisar, Avrupa’da kadınların pek azının kariyer yapabildiği bir dönemde, Sorbonne’da “Devlet Kimya Doktorası” yapmayı başarmış bir bilim aşığıydı. 1955 yılında Fransa’da “Officiel Academie Nişan”ına layık görüldü.
1991 yılında, örnek bilim insanı kişiliği ve hocalığının yanı sıra fosfattan bileşimlerinden sebze ve meyveye kadar ülke kaynaklarının değerlendirilmesine yönelik üstün nitelikli çalışmaları nedeni ile TÜBİTAK Hizmet Ödülü’nü aldı.
Feza Gürsey, 7 Nisan 1921 günü Anadoluhisarı Otağtepe’de annesi Prof. Dr. Remziye Hisar’ın ailesine ait büyük evde doğdu. Annesi Remziye Hanım, Doktor Reşit Bey’le öğretmenlik yapmak için gittiği Bakü’de tanışmış, 1920 yılında evlenmişler ve bir müddet sonra ayrı ayrı İstanbul’a dönmüşlerdi. Kurtuluş Savaşı sırasında Doktor Reşit Bey Ankara’ya, Remziye Hanım ise öğretmenlik yapmaya Adana’ya gittiği için, Feza Bey Hisar’daki evde anneannesi ve teyzeleri tarafından özenli, sevgi dolu bir ortamda büyütülmekteydi.
Oğlum Feza’ya
O gece
Bu mücevher hediye,
Hılkatin bir minicik şah-eseri,
Bir viran haneyi mamur,
Bir fakir anneyi “Karun” etti.
7 Nisan 1921, Anadolu Hisarı
Oğlum Feza’ya
O gece
Bu mücevher hediye,
Hılkatin bir minicik şah-eseri,
Bir viran haneyi mamur,
Bir fakir anneyi “Karun” etti.
7 Nisan 1921, Anadolu Hisarı
Feza Gürsey ilkokula Paris’te Jeanne d’Arc okulunda başladı ve daha orada öğretmenlerinin hayranlığını kazandı. Remziye Hanım Türkiye’ye dönmek zorunda kaldığı zaman Feza Bey’i Galatasaray Lisesi’nin ilkokul 3. sınıfına yatılı olarak yazdırdı. Feza Bey Galatasaray Lisesi Fen Bölümü’nü, 1940 yılında, yerli, yabancı tüm hocalarını etkileyen efsanevi bir öğrenci olarak birincilikle bitirdi. Fizik öğrenmeye lisedeyken karar vermişti.
Galatasaray Lisesi’nden sınıf arkadaşı ve emekli büyükelçi Özer F. Tevs, lisenin fen bölümünü yerli yabancı bütün hocalarını etkileyerek bitiren Feza Gürsey’i şöyle anlatıyor:
“39 Feza Gürsey, zamanının bütün Galatasaray Liselilerini ve yerli yabancı kıymetli hocalarını etkilemiş bir talebe idi. Ortaokul üçüncü sınıfta, akşam etüdünde, bakardık, Feza bir köşede Proust’un “Yitik Zamanı Araştırırken” adlı felsefi hikayelerini okuyor veya Cézanne’ın röprodüksiyonlarını inceliyor. Fransız hocalarımız büyük teneffüslerde onu muallimler odasına çağırır sohbet ederlerdi.”
Feza Bey Galatasaray Lisesi’nden mezun olunca, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde öğrenci oldu ve 1944 yılında Fizik-Matematik Bölümü’nden lisansını aldı. Fen Fakültesi’ndeki eğitim biraz hafif gelince, kendi deyişiyle, “Asaf Halet Çelebi ile küllük kahvesinde tasavvuf, aşk, şiir ve sanattan dem vurmaya” koyulmuş. Ancak, “her şeye rağmen fizik öğrenmeliyim” diyerek “derviş cübbesi yerine araştırıcı cübbesini” giymeye karar vermiş ve fakülteyi birincilikle bitirmişti.
1944’te İstanbul Üniversitesi mezuniyetinden sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’nde asistan olarak çalışmaya başladı. Bu sırada Milli Eğitim Bakanlığı sınavını kazandı ve Londra Üniversitesi’nde, Imperial College’da Prof. Dr. H. Jones danışmanlığında doktora çalışmalarına başladı. Haziran 1950’de Kuaterniyonların Alan Denklemlerine Uygulanması adlı tezi ile Imperial College Matematik Bölümü’nden doktorasını aldı. 1950-1951 yılını Cambridge Üniversitesi’nde, genel rölativite, konform grup ve kuaterniyonlarla ilgili araştırmalarına devam ederek geçirdi.
1944’te İstanbul Üniversitesi mezuniyetinden sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’nde asistan olarak çalışmaya başladı. Bu sırada Milli Eğitim Bakanlığı sınavını kazandı ve Londra Üniversitesi’nde, Imperial College’da Prof. Dr. H. Jones danışmanlığında doktora çalışmalarına başladı. Haziran 1950’de Kuaterniyonların Alan Denklemlerine Uygulanması adlı tezi ile Imperial College Matematik Bölümü’nden doktorasını aldı. 1950-1951 yılını Cambridge Üniversitesi’nde, genel rölativite, konform grup ve kuaterniyonlarla ilgili araştırmalarına devam ederek geçirdi.
Feza Bey, 21 kasım 1947 günü annesine yazdığı 6 sayfalık uzun bir mektupta çalışmalarını şöyle anlatıyor.
“Zannettiğin gibi davetler de filan değilim, sevgili anneciğim. Gece gündüz çalışıyorum… Olanca kuvvetimle iki senedir üzerinde çalışmak istediğim meselelere takıldım. Umumi saha nazariyesi ve elektromagnetik, meson ve elektron sahaları arasındaki münasebetler. Bu mevzu üzerinde harıl harıl çalışanlar Dirac, Born, Schrödinger, Pauli ve ekolleri. Bir sene mühimce bir metod bulamazsam kendimi pratik meselelere vereceğim.
Bugünlerde bu esas muadeleleri kuaterniyon formalizmine sokmaya çalışıyorum. Hocam tensör ve spinör hesapları dururken kuaterniyonların lüzumsuz ve ukalaca olduğuna emin. Hakikaten yaptıklarım şimdilik şekli olmaktan ileri gidemiyor ama hiç olmazsa Cambridge Philosophical Society’nin mecmuasına kabul ettirebilirsem hocama büsbütün vaktimi ziyan etmediğimi gösterir diye ümit ediyorum.”
Feza Gürsey, 1951 yılı sonunda Kandilli Rasathanesi’nde zaman servisinin quartz saatlerinin çalıştırılmasında görevlendirileceği için iki ay Greenwich Rasathanesi’nde pratik yaptıktan sonra yurda dönmesini isteyen bir yazı ile İstanbul’a geri çağrıldı. İstanbul’a döndükten bir müddet sonra İstanbul Üniversitesi Tatbiki Matematik kürsüsüne asistan olarak tayin edildi. 1952 yılında askerlik görevini yaparken Doçentlik Tezi’ni hazırladı ve “Spinli elektronların klasik ve dalga mekaniği” adlı tezi ile 1953 yılında Doçent unvanını aldı. 1954 yılında İÜ Tatbiki Matematik kürsüsüne Doçent olarak atandı.
1951’de Türkiye’ye döndüğünde, İstanbul Üniversitesi Tatbiki Matematik Kürsüsü’ne tayin edilen Feza Gürsey, 1952’de kendisi ile birlikte fizik asistanlığı yapmakta olan ve hayatının sonuna kadar bilim ve sanat aşkını paylaşabileceği Suha Pamir ile evlendi. Suhanım, 1945 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nden lisansını almış ve genel fizik kürsüsünde doktora çalışmalarına başlamış, doktorasını 1955 yılında tamamlamıştı. 1954 yılında Suha ve Feza çiftinin tek çocukları Yusuf doğdu. Yusuf Gürsey de anne ve babası gibi fizikçi oldu. Brown Üniversitesi’nden fizik doktorası aldı, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde Doçent oldu. Halen Amerika’da New Haven’da yaşamaktadır.
1950’lerde Feza Gürsey, Fikret Kortel ve Cahit Arf “gün ışığını Türkiye’ye sokmak,” yeni fikirleri yaymak ve üzerinde çalışabilmek için seminerler düzenlemiş ve teorik fizik dersleri vermeye başlamışlardı. Feza Gürsey’in “Relativistik Alan Denklemleri,” “Klasik Spinli Parçacık İle Dirac Denklemi Arasındaki İlişki,” “Kuaterniyonların Relativiteye Uygulanması,” ve “Konform Grup’un Spinor Denklemlerine Uygulanması” başlıklı makaleleri bu dönemde yayınlandı. Gürsey’in sekreterliğini yaptığı 1952 Uluslararası Mekanik Kongresi bu döneme rastlar. Bu kongre Prof. Dr. Erdal İnönü ile Gürsey’in tanışmasına vesile oldu, Kongre’ye Abdus Salam ve Behram Kurşunoğlu katılmıştı.
Feza Gürsey, 1957’de ailesi ile birlikte, Atom Enerjisi Komisyonu’nun bursu ile ABD’de Brookhaven Ulusal Laboratuvarı’na gitti. Burada, Prof. Wolfgang Pauli ile yürüttüğü çalışma ve Pauli’nin ona verdiği önem, Gürsey’in diğer fizikçiler tarafından fark edilmesini sağladı. 1961 yılına kadar Princeton, Columbia, Berkeley, Brookhaven gibi merkezlerde yaptığı çalışmalarla önemli fizikçilerin dikkatini çekmiş ve ünlenmişti.
Feza Bey’in yeni dünyada adını duyuran ilk makalesi Pauli Transformasyonu ile ilgili makalesidir. Pauli, ilgisini çeken bu makaleden 1958 yılında Landau’ya (meşhur Rus teorik fizikçisi) yazdığı bir mektupta bahsetmektedir. “Yük Bağımsızlığı ve Baryon Korunumu ile Pauli Transformasyonunun İlgisi” Pauli, Kuantum Mekaniğinin Pauli Dışlama İlkesini ortaya koyan ve nötrinoyu deneysel bulgulardan çok yıl evvel keşfeden Nobel almış bir teorik fizikçidir. Pauli, Feza Bey’in Zurih’e gelmesini ve birlikte çalışmalarını istemişti. Ancak, Pauli’nin 1958 yılında zamansız ölümü buna müsaade etmemişti. Pauli’nin 1958 yılında Feza Bey’e yazdığı mektupta, çoğumuzun duyduğu ama acaba doğru mu, diye biraz şüphe ettiği bir olayı da doğrulamaktadır. Pauli, Feza Gürsey’e “ben seni enstitüye [Princeton İleri Araştırmalar Enstitüsü] değil, enstitüyü sana tavsiye edebilir miyim diye düşünüyorum” diye yazmıştır.
Feza Gürsey’in Brookhaven Ulusal Labaratuvarı’nda kuantum elektrodinamiğini anlamış, kuvvetli ve zayıf etkileşmeleri anlamaya çalışan bir fizik ortamına girmişti. Eski arkadaşı Freeman Dyson’un işaret ettiği hesapları inanılmaz kısa bir zamanda bitirmiş ve yayınlamıştı. Dyson, Gürsey’in bu çabukluğu karşısında oldukça şaşırmıştı.
Feza Bey, annesine Princeton’dan yazdığı bir kartta oradaki fizikçileri anlatıyor ve heyecanını şöyle dile getiriyordu:
“Ben de kırkından sonra saz çalanlar gibi fizikçiliğe yeni başladım. Bu yarışa nefesim kesilmeden daha ne kadar devam edebileceğim bilmiyorum. Önümüzdeki seneler en büyük ümidim ilim dünyasının bu köşesinde olup biteni biraz olsun anlayabilmek. Sen nasıl Sorbonne’de büyük hocalarla temas edince yeni bir alem keşfeden bir seyyahın heyecanını duymuşsun, ben de hakiki fiziği keşfetmek heyecanını bu defa Amerika’da hissettim. Senin gençliğinde Sorbonne, Göttingen, Cambridge ne ise şimdi de Princeton, Brookhaven, Berkeley öyle oldu. İlim sahnesi de değişti. Eskisine nazaran çok beynelmilel bir mahiyet aldı.”
Feza Bey, annesine Princeton’dan yazdığı bir kartta oradaki fizikçileri anlatıyor ve heyecanını şöyle dile getiriyordu:
“Ben de kırkından sonra saz çalanlar gibi fizikçiliğe yeni başladım. Bu yarışa nefesim kesilmeden daha ne kadar devam edebileceğim bilmiyorum. Önümüzdeki seneler en büyük ümidim ilim dünyasının bu köşesinde olup biteni biraz olsun anlayabilmek. Sen nasıl Sorbonne’de büyük hocalarla temas edince yeni bir alem keşfeden bir seyyahın heyecanını duymuşsun, ben de hakiki fiziği keşfetmek heyecanını bu defa Amerika’da hissettim. Senin gençliğinde Sorbonne, Göttingen, Cambridge ne ise şimdi de Princeton, Brookhaven, Berkeley öyle oldu. İlim sahnesi de değişti. Eskisine nazaran çok beynelmilel bir mahiyet aldı.”
1964 yılında Feza Gürsey ve Luigi Radicati SU(3) simetrisi ile kuarkların relativistik olmayan spinlerini birleştirip SU(6) simetrisini ortaya koydular. SU(6) simetrisi kuarkların gerçekliği, kuark dinamiği, spin ve iç uzay kuantum sayılarının (yüklerin) bağımsızlığı kavramlarına yol açtı. Kuantum Kromodinamiği (QCD) ve “renk” yükü keşfedildikten sonra, SU(6) simetrisinin işaret ettiği bakış açısının zamanındaki deneysel başarısından daha da önemli olduğu ortaya çıktı.
“Feza’nın temel parçacıkların grup teorik özellikleri kuvvetli ve zayıf etkileşmelerin simetrileri hakkındaki ilk çalışmaları hemen ilgi topladı. Bunlarda kuvvetli etkileşmelerin ‘kiral’ adı verilen yeni bir simetri taşıdıkları ilk defa öneriliyordu; bu simetri son ve tam şeklini meşhur non-lineer sigma modeli çerçevesinde buldu. 1962 yazında Brookhaven Ulusal Laboratuvarı’nda Luigi Radicati ile beraber kuvvetli etkileşmelerin spin ve ‘üniter spin’’den bağımsızlığı hakkında SU(6) makalesini yazdı. Burada SU(6) grubunun kuarklar için alçak enerjilerde geçerli bir yaklaşık simetri grubu olduğu ortaya konuyordu. Bu makalenin temel parçacıklar fiziğinde çok büyük ve kalıcı bir etkisi oldu.”
Prof. Dr. Samuel W. MacDowell ve Prof. Dr. Charles M. Sommerfield
Yale Üniversitesi
“Feza’nın temel parçacıkların grup teorik özellikleri kuvvetli ve zayıf etkileşmelerin simetrileri hakkındaki ilk çalışmaları hemen ilgi topladı. Bunlarda kuvvetli etkileşmelerin ‘kiral’ adı verilen yeni bir simetri taşıdıkları ilk defa öneriliyordu; bu simetri son ve tam şeklini meşhur non-lineer sigma modeli çerçevesinde buldu. 1962 yazında Brookhaven Ulusal Laboratuvarı’nda Luigi Radicati ile beraber kuvvetli etkileşmelerin spin ve ‘üniter spin’’den bağımsızlığı hakkında SU(6) makalesini yazdı. Burada SU(6) grubunun kuarklar için alçak enerjilerde geçerli bir yaklaşık simetri grubu olduğu ortaya konuyordu. Bu makalenin temel parçacıklar fiziğinde çok büyük ve kalıcı bir etkisi oldu.”
Prof. Dr. Samuel W. MacDowell ve Prof. Dr. Charles M. Sommerfield
Yale Üniversitesi
Feza Bey 1961 yılında ünlü bir fizikçi olmuşken Türkiye’ye geri döndü. Prof. Erdal İnönü’nün ısrarları ve uğraşları sonunda, İÜ’den ayrılarak yeni kurulan Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Teorik Fizik Bölümü’nde Profesör olarak çalışmaya başladı. ODTÜ’de görev yaparken fiziğin en son sınırlarında yapılanları takip edebilmek için kısa süreli izinlerle Princeton ve Yale Üniversiteleri’ne gitti. O yıllarda fizik bölümünde okuyan öğrenciler, asistanlar, diğer hocalar, Feza Bey’in ODTÜ’ye getirdiği, Nobelli ve Nobelsiz ünlü, önde gelen fizikçileri, yakından tanıyıp, dinleme şansını yakaladılar.
Feza Bey’in Fikret Kortel ile birlikte, 1962 yılında, Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenledikleri yaz okulu günümüze kadar gelen ve Wigner Madalyası’nın verildiği “Temel Parçacık Teorisinde Grup Teorik Kavram ve Metodlar” konferanslarının ilkidir. Bu yaz okulunda yapılan konuşmalar on yıllarca fizikte önemini kaybetmedi ve konferanstaki konuşmaların her birinin çığır açtığı anlaşılınca toplantı bilim tarihine geçti. Konferansa katılanlardan Wigner Nobel almıştı, Glashow ve Abdus Salam ise konferanstan sonra aldılar.
TÜBİTAK Bilim Ödülü töreninde Feza Bey “Yeni Bir Alem: Yüksek Enerji Fiziği” adlı bir konuşma yaptı. Yüksek enerji fiziğinin ne olduğu ve neden desteklenmesi gerektiğini anlattığı akıcı, eğitici ve güzel konuşmasını şu satırlarla bitirmişti:
“Her türlü faydalarını ve önemini bir kalemde silsek bile yüksek enerji fiziği gibi bir konunun son bir özü kalıyor geriye: o da güzelliği... Bir avuç insan, eski dervişler misali, tabiatın sınırlarında dolaşır dururlar. Şair Muhyiddin Abdal’ın dediği gibi;
“Muhyiddinem dervişem
Hak yoluna girmişem
On sekiz bin alemi
Bir zerrede görmişem...”
1974 yılında Feza Gürsey’in Yale Üniversitesi Fizik Bölümü’ndeki profesörlüğü daimi hale geldi. Feza Bey’in izni kaldırıldı ve ODTÜ’den ayrılmak zorunda bırakıldı. Gürsey, bunun nedenlerini ise Prof. Dr. Mustafa Parlar Eğitim ve Araştırma Vakfı’nca verilen “Bilim Hizmeti ve Onur Ödülü” töreninde şöyle dile getirir:
“Birincisi, sık sık ve ücretsiz izinli olarak dışarıdaki bilim merkezlerinde çalışmam ve bu bilimsel alışverişe öğrencilerimi de katmam. İkincisi, Türkiye’mizin seviyesine ve ihtiyaçlarına uygun olmayan üst düzeyde bir araştırma yaparak gençliğe zararlı bir örnek olmam…”
19 Ocak 1977 günü Feza Bey ve Sheldon Glashow, Oppenheimer Ödülü’nü paylaştılar. Oppenheimer Ödülü Feza Bey’e temel parçacık fiziğine yaptığı katkılardan ötürü verildi. Feza Gürsey, bu ödülü aldıktan sonra, “Ödül, Yale ile Harvard arasında paylaşıldı diye yazıldı. İsterdim ki, ODTÜ ve Harvard arasında paylaşıldı desinler” diyerek, ODTÜ’den ayrılışının üzüntüsünü dile getirmişti.
19 Ocak 1977 günü Feza Bey ve Sheldon Glashow, Oppenheimer Ödülü’nü paylaştılar. Oppenheimer Ödülü Feza Bey’e temel parçacık fiziğine yaptığı katkılardan ötürü verildi. Feza Gürsey, bu ödülü aldıktan sonra, “Ödül, Yale ile Harvard arasında paylaşıldı diye yazıldı. İsterdim ki, ODTÜ ve Harvard arasında paylaşıldı desinler” diyerek, ODTÜ’den ayrılışının üzüntüsünü dile getirmişti.
Feza Gürsey’in, Oppenheimer Ödülü’nü alması üzerine Burhan Felek, Milliyet gazetesinde “Bununla Övünelim” adlı bir yazı kaleme alır. Yazısında Feza Gürsey adındaki bir hanım profesörün atom fiziğine ait bir teori bulduğunu dile getiren Felek, şöyle devam eder:
“İftihar ettik, göğsümüz kabardı. Evet, güreşte de bir pehlivanımız kazandığı zaman seviniriz. Ama bu tamamen hissi bir keyiftir. Beriki ise, bir milletin ilme ve medeniyete hizmet ettiği için yabancılar tarafından takdir edilmiş çocuğunun başarısından dolayı duyulan iftihardır. Bununla her yerde övünürüz. Milletlerarası başarı ödülleri listesinde bir Türk adının, hem de bir kadın ilim adamının adının geçmesi, ne kadar göğsümüzü kabartsa yeridir.
Ne var ki biz, övünmesini ve yerinmesini dahi henüz layıkiyle beceremediğimiz için bu haber gazetelerin bir köşesinde çıkar. Gönül isterdi ki, gazeteler bu hanım profesörün bir büyük resmini birinci sahifeye basıp, başına, “Övünüyoruz bu kızımızla” diye bir başlık, altına da ismini ve ödülün adını yazıp aleme göstersinler.”
Bunun üzerine Feza Gürsey, 21 Mart 1977’de eğlenceli bir üslupla kaleme aldığı mektubunda Burhan Felek’e cevap verir:
“Sayın Burhan Felek,
Öteden beri tatlı fıkralarınızı zevk ve hayranlıkla izlerim. Benim hakkımda yazmak lütfunda bulunduğunuz iki sütunu da arkadaşlar göndermişler. Her zamanki gibi onları keyiflenerekten okudum. Gerçi ufak tefek hatalar vardı ama hepsi de bir bakıma benim lehime işliyordu. Niye üzülecekmişim? Yazınız beni olduğumdan çok daha cazip, genç, faydalı ve önemli gösterdiğine göre şikâyete ne hakkım var?
Birincisi: Cinsiyetimle ilgili olan nokta. Keşke ben de şirin bir sekreter-profesör olsaydım da Türk kadınlığına iki defa şeref verebilseydim. Aslında biraz kanburu çıkmış, gözlüklü, derviş kılıklı bir hocayım. Hala benden fotoğraf isteyecek misiniz?
İkincisi soyadım Gürsoy değil, Gürsey. Şüphesiz ki Gürsoy’un, Gürsey’den daha azametli bir sedası var.
Üçüncüsü yaşımla ilgili. İkinci yazınızda benden “kıymetli genç” diye bahsetmişsiniz. Uzun seneler İstanbul Teknik Üniversitesi’nde, İstanbul Fen Fakültesi’nde ve Ankara’da ODTÜ’de hocalık ettim. Yakında 56 yaşında olacağıma göre satırlarınızı okurken size okyanusun bir ucundan “yalan da olsa söyle Tatar Ağası” diye söyleneceğim geldi…”
Yale Üniversitesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Vernon Hughes, Feza Gürsey’in Yale Üniversitesi’ne gelme hikayesini aktarıyor:
“Altmışlı yılların ilk yarısında Yale Fizik Bölümü başkanıydım. Teorik fizikte oradaki en önde gelen kişi olan Profesör Gregory Breit 1967’de emekli olacağından Yale’de Teorik fiziğin güçlendirilmesi için özel bir gayret gösteriyorduk… Gregory Breit, Feza’nın atanmasını kuvvetle destekliyordu ve bu buradaki birçok yaşlı insanın takdir edebileceği şekilde Feza için az buz bir iltifat değildi. Yakınlarda 1966-67 yıllarında Feza’nın atanması için Freeman Dyson, Geoffrey Chew, Gian Carlo Wick, Merf Goldberger, Bob Serber, Bram Pais, T. D. Lee, Luigi Radicatti, Eugene Wigner ve John Wheeler’den aldığım tavsiye mektuplarını yeniden okudum. Birçok büyük fizikçinin bu mektuplarda Feza için açıkça ortaya koydukları hayranlık olağanüstüydü. Katkılarının daha o zamanki genişliği bile sıra dışıydı ve istatistik mekanik, alan teorisi, özel ve genel görelilik, grup teorisi ve parçacık fiziğini içeriyordu.”
“Sicimler ve Simetriler” Gürsey Anma Konferansı Konuşmaları, 1994
Feza Gürsey bilim yaşantısı boyunca pek çok ödüle layık görüldü. Bu ödüller arasında 1969 yılında aldığı TÜBİTAK Bilim Ödülü, 1977 yılında S. Glashow ile birlikte aldığı J.R. Oppenheimer Ödülü, 1979’da kendisine verilen Einstein ve 1981 yılında aldığı College de France madalyaları, İtalya Cumhuriyeti tarafından 1984 yılında verilen Commendatore Nişanı yer alıyor. Gürsey aynı zamanda Türk Fizik Derneği, Amerikan Fizik Derneği, Üçüncü Dünya Bilimler Akademisi, Connecticut Bilimler Akademisi ve Amerikan Fen ve Edebiyat Akademisi gibi pek çok akademik yapıya seçilmiş ve derneğe üye olmuştur. Kazanmış olduğu uluslararası şöhret Feza Gürsey’i ulaşılamazlık perdesinin arkasına itmemişti. Aksine eşi Suha Gürsey ile birlikte gittikleri her yerde evlerini yalnızca öğrencilerine ve fizikçilere değil herkese açmışlardı. Gürsey ailesini anlatan tüm anılarda bahsi geçen bu evde fiziğin yanı sıra müzik, edebiyat, filoloji, sanat, tarih ve daha pek çok şey konuşulurdu.
Feza Gürsey 1991 yılında emekli olduktan sonra, Boğaziçi Üniversitesi’nin davetini kabul etti ve İstanbul’a geldi. Süpersicim teorilerinin simetrileri ve konform alan teorileri üzerinde çalışmalarını sürdürmek istiyordu. Ne yazık ki, yakalandığı kanser hastalığı ona bu fırsatı vermedi. 1992’de, 13 Nisan günü Feza Bey aramızdan ayrıldı. Yale Üniversitesi hastanesinde tedavi görürken, hastalığı çeşitli talihsizlikler ve komplikasyonlar nedeni ile aniden yayılmıştı. Naaşı TÜBİTAK’ın da yardımları ile Türkiye’ye getirildi ve tüm tanıyanlarının katıldığı bir törenle Anadoluhisarı’nda aile mezarlığına defnedildi.
Feza Gürsey’in ölümünün ardından dostlarının ve meslektaşları Feza Gürsey’i anlatıyor.
Temel parçacıklar, büyük birleşme teorileri üzerinde çalışan bir teorik fizikçi olan Prof. Dr. Kamesh Wali:
“Eserleri, mekân ve zaman sınırlarını aşan elit bir topluluk vardır ki, bu topluluğun üyeleri, hayatımızı ve kültürümüzü dokuyan adeta tanrılaşmış olağanüstü insanlardır. Feza bu topluluğun bir üyesidir.”
Syracuse Üniversitesi, ABD
“Sicimler ve Simetriler” Gürsey Anma Konferansı Konuşmaları, 1994
1930’larda Chadwick’in laboratuvarından, son yılların nötrino deneylerinin yapıldığı Süper Kamiokande’ye kadar çeşitli deneylerin başında olmuş ünlü bir deneysel fizikçi ve uzun yıllar Brookhaven Laboratuarı’nın direktörlüğünü yapan Prof. Dr. Maurice Goldhaber:
“Fizikçilerin yerleştiği geniş yelpazenin bir ucunda ‘av köpeği’ tipi fizikçi vardır. Her izin peşinden koşar, her deney veya teorik ilerlemenin ucunu takip etmeye çalışırlar. Diğer ucunda, matematiksel simetri ve güzellik prensiplerinden hareket ederek temel ve derin buluşlar yapan ‘olimpik’ tip fizikçiler vardır. Bu tip bilim adamına en yakın gelenlerden birisi de Feza’dır.”
Brookhaven National Laboratory, USA
Symmetries in Particle Physics, Ed. I. Bars, A. Chodos,
C.H. Tze, Plenum Press, New York, 1984
Nobelli fizikçi Schwinger’in öğrencisi, kuantum elektrodinamiğinde yaptığı hesaplar ile ön plana çıkmış ve halen Yale Üniversitesi’nde çalışmakta olan teorik fizikçi Prof. Dr. Charles M. Sommerfield:
“Ben, Feza’yı Pauli ile Berkeley’e geldiği zaman,1957 yılında tanıdım. Seyrek saçlı genç bir adamdı. Heisenberg’in lineer olmayan alan teorisini formüle edip, yıkılmasında önemli rol oynamıştı... Çok yetenekli bir sentezci idi. Bölümün yıllık faaliyet raporlarındaki birbiri ile ilişkisiz görülen araştırmaları bile, sağlam bir mantıksal yapıya oturtarak öyle güzel ilişkilendirirdi ki, evrenin tüm problemlerini birlikte çözdüğümüzü sanırdınız. Fakülte toplantılarına renk katardı. Öğlen yemeklerinin de odak noktası idi. İyi bir dinleyici olduğu gibi çok iyi bir konuşmacı idi.”
Brookhaven National Laboratory, USA
“Sicimler ve Simetriler” Gürsey Anma Konferansı Konuşmaları, 1994
Ünlü teorik fizikçi ve matematikçi Prof. Dr. Freeman Dyson Feza Gürsey’in 60. doğum yılını kutlama toplantısında yaptığı kouşmada Feza nın araştırma konularını şöyle sıralamıştır:
“Konformal Grup, DeSitter Grubu, Klasik Spinli Elektron, SU(6), Mach Relativitesi, Kerr Geometrisi, Kuaternionlar, Oktonionlar, İstisnai Lie Grupları.
Moda olmayan bu konular üzerinde konuşmanın önemli olduğunu düşünmemin tek nedeni Feza gibi insanların nadir olması. Feza’nın hayatı boyunca peşinden gittiği konulara bakarsak kısa vadede pek önemli ve işe yarar gibi değildirler, ancak seneler sonra tanınmaya, anlaşılmaya ve önemli olmaya başlarlar. Bence, bu Feza’nın çalışmalarının karakteristiğidir. Onun arayışlarının listesinde bu ortak özelliği görebiliriz.”
Institute for Advanced Study, Pinceton ABD
Symetries in Particle Physics, Ed. I. Bars, A. Chodos,
C.H. Tze, Plenum Press, New York, 1984
Kuvvetli etkileşmelerde kendiliğinden simetri bozulmasını Kuarkların üç “renk” kopyaları olduğunu ve gluonların varlığını ilk defa ortaya koyan, alan teorisi ve parçacık fiziği konularında çalışan, Oppenheimer Ödülü almış teorik fizikçi Prof. Dr. Yoichiro Nambu:
“…Feza’nın şahsi yönlerine dönersek, etrafındaki arkadaşlarına ve meslektaşlarına nasıl davrandığını biliyoruz. Her zaman dikkatle ve sükunetle sizi dinler, tevazuyla ve ikna edici bir şekilde konuşurdu. Her zaman ona ulaşabilirdiniz. Feza ve Suha dünyanın en ince ev sahipleri olarak herkesi her zaman evlerinde ağırlamaya hazırdılar. Onu tanımak eşsiz bir deneyimdi… Bütün iyi şeyler sona ermek zorundadır. Buna rağmen, Feza’nın mirası dostları ve dünyadaki fizikçi meslektaşları arasında ebediyen yaşayacak. Tesellîmiz bu olmalı.”
Enrico Fermi Enstitüsü,University of Chicago, ABD
Symmetries in Particle Physics, Ed. I. Bars, A. Chodos,
C.H. Tze, Plenum Press, New York, 1984
Feza Gürsey, fizik ve matematiğe olan aşkının yanı sıra pek çok değişik merakı ve bilgisi olan bir kişiydi. İngiltere’de iken BBC’de kültürel programlar yapıyormuş ve bazı arkadaşları Feza Bey’i resim kritiği zannedermiş. Gençlik yıllarından başlayarak karaladığı desenler ve ufak şiir denemeleri, Gürsey’in resim ve şiir sanatına dair ilgisinin basit bir ilgiden öte olduğunu gösteriyor.
Feza Gürsey, fizik ve matematiğe olan aşkının yanı sıra pek çok değişik merakı ve bilgisi olan bir kişiydi. İngiltere’de iken BBC’de kültürel programlar yapıyormuş ve bazı arkadaşları Feza Bey’i resim kritiği zannedermiş. Gençlik yıllarından başlayarak karaladığı desenler ve ufak şiir denemeleri, Gürsey’in resim ve şiir sanatına dair ilgisinin basit bir ilgiden öte olduğunu gösteriyor.