Almanca ve Fransızca edebiyat profesörü, ressam ve yazar olan Traugott Fuchs, 1934 yılında Nazi rejimine muhalif siyasi görüşleri nedeniyle Almanya'yı terk edip, hayatının geri kalanını geçirdiği İstanbul'a geldi. Traugott Fuchs, Nazi Almanyası'ndan Türkiye'ye göç eden entelektüeller arasındaki tanınmış isimler arasında sayılmasa da, Türkiye'deki sayısız öğrenci ve akademisyen üzerinde önemli ve özgün izler bırakmıştır.
Traugott Fuchs bizlere zengin ve kapsamlı bir arşiv bıraktı. Bu arşiv içlerinde binlerce belgenin bulunduğu 150 kutu, 200 yağlı boya resim, 6000'den fazla çizim, 2000 adet kitap ve yüzlerce fotoğraftan oluşuyor. Kutularda Fuchs'un kendi edebi çalışmalarının (çeviriler, şiirler, vb.) yanı sıra ders notları; öğrencileri, çalışma arkadaşları ve Leo Spitzer, Erich Auerbach, Hermann Hesse ve Hellmut Ritter gibi önemli Alman entelektüelleriyle yazışmaları; sosyal etkinliklerine dair malzemeler; biyografik belgeler (günlük, seyahat notları, mektuplar) ve aile arşivi bulunuyor.
Süheyla Artemel (Boğaziçi Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı profesörü ve Traugott Fuchs Arşivi’nin vasisi) ve Natasa Masanovic (o dönemde aynı bölümde çalışan araştırma asistanı) bu arşivi çok güzel betimleyen bir imge sunarlar:
“Traugott Fuchs'un biriktirdiği doküman ve eserlerin içinde bulunduğu kutularını açınca ilk tepkimiz yazar Marlowe'un şu sözlerini hatırlamak oldu: ‘Küçücük bir odada sınırsız zenginlikler.’ Adeta sihirli bir anahtarla büyüleyici bir dünyaya girmiş gibiydik. II. Dünya Savaşı öncelerine uzanan mektuplar ve fotoğraflar, Erich Auerbach'ın Dante üzerine konuşmasını içeren bir kaset, sayısız öğrencinin övgü ve bağlılığını dile getiren mektup ve kartlar, günlük gazetelerden yıllar boyu kesilmiş resim ve alt yazıların yapıştırıldığı sosyal tarih niteliği taşıyan elle yazılmış humoristik manzume ve vecizelerle donatılmış defterler, günlükler, doğadan toplanmış çeşitli renk ve biçimde taşlar, yapraklar, dal parçacıkları, deniz kabukları. Boş tebrik kartları ya da kaset çalar gibi kullanılmak üzere gönderilmiş bile olsa, pratik işlevini yitirip, gönderen kişinin mektupları, fotoğrafları ve onunla ilgili ne varsa hep birlikte paketlenmiş, armağanlar, dostluğa adanan kutsal birer hatıra gibi korunmuş. Madde ile tarih, manevi değerlerle belgesel nitelik içiçe girmiş, kaynaşmış. Bütün bunların yanı sıra, özenle tasnif edilmiş ders notları, metin yorumları ve kutuların en derin ve gizli köşelerine saklanan çok sayıdaki kendi şiirleri, iki yüzü aşkın çeşitli tabloları, en küçük ayrıntıya varıncaya kadar dikkatle çizilmiş yüzlerce eskizi bizleri şaşırttığı kadar heyecanlandırdı da.”
Artemel, Burçoğlu, Karantay, 1995
Süheyla Artemel (Boğaziçi Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı profesörü ve Traugott Fuchs Arşivi’nin vasisi) ve Natasa Masanovic (o dönemde aynı bölümde çalışan araştırma asistanı) bu arşivi çok güzel betimleyen bir imge sunarlar:
“Traugott Fuchs'un biriktirdiği doküman ve eserlerin içinde bulunduğu kutularını açınca ilk tepkimiz yazar Marlowe'un şu sözlerini hatırlamak oldu: ‘Küçücük bir odada sınırsız zenginlikler.’ Adeta sihirli bir anahtarla büyüleyici bir dünyaya girmiş gibiydik. II. Dünya Savaşı öncelerine uzanan mektuplar ve fotoğraflar, Erich Auerbach'ın Dante üzerine konuşmasını içeren bir kaset, sayısız öğrencinin övgü ve bağlılığını dile getiren mektup ve kartlar, günlük gazetelerden yıllar boyu kesilmiş resim ve alt yazıların yapıştırıldığı sosyal tarih niteliği taşıyan elle yazılmış humoristik manzume ve vecizelerle donatılmış defterler, günlükler, doğadan toplanmış çeşitli renk ve biçimde taşlar, yapraklar, dal parçacıkları, deniz kabukları. Boş tebrik kartları ya da kaset çalar gibi kullanılmak üzere gönderilmiş bile olsa, pratik işlevini yitirip, gönderen kişinin mektupları, fotoğrafları ve onunla ilgili ne varsa hep birlikte paketlenmiş, armağanlar, dostluğa adanan kutsal birer hatıra gibi korunmuş. Madde ile tarih, manevi değerlerle belgesel nitelik içiçe girmiş, kaynaşmış. Bütün bunların yanı sıra, özenle tasnif edilmiş ders notları, metin yorumları ve kutuların en derin ve gizli köşelerine saklanan çok sayıdaki kendi şiirleri, iki yüzü aşkın çeşitli tabloları, en küçük ayrıntıya varıncaya kadar dikkatle çizilmiş yüzlerce eskizi bizleri şaşırttığı kadar heyecanlandırdı da.”
Artemel, Burçoğlu, Karantay, 1995
Traugott Fuchs 23 Kasım 1906 tarihinde, Alsas bölgesindeki Lohr isimli küçük bir köyde, Marie Adelheid (Krencker) ve Protestan rahip Karl Fuchs'un altı çocuğundan dördüncüsü olarak dünyaya geldi. Babasının rahip olarak Karlsruhe (Baden) ve sonrasında Metz'e (Loren) atanması üzerine Fuchs da eğitimine buralarda devam etti. I. Dünya Savaşı'nın ardından Alsas-Loren Fransa'ya dahil olunca Fuchs'un Prusya taraftarı babası ailesinin Almanya'nın Thüringen eyaletinin güney-batısında yer alan Schmalkalden isimli bir köye taşınmasına karar verdi.
Traugott Fuchs liseden mezun olduktan sonra Berlin, Heidelberg, Marburg ve Köln'de Fransızca ve Almanca filolojisi ve sanat tarihi okudu. Filozof ve psikolog Eduard Spranger'in yanı sıra, filolog Gustav Roethe, sanat tarihçisi Max Friedländer, edebiyat uzmanı ve şair Friedrich Gundolf ve filozof Karl Jaspers'in öğrencisi oldu. Avusturyalı Romanistik ve İspanyolca dilleri uzmanı, üretken bir edebiyat eleştirmeni olan Leo Spitzer ile Marburg'da tanışması Fuchs'un hayatının ileriki yıllarında belirleyici olacak önemli bir dönüm noktasıydı.
Traugott Fuchs 1930 yılında Leo Spitzer'in ardından, onun asistanlarından biri olarak Köln Üniversitesi'ne gitti. Ancak Spitzer bir Yahudi olduğu için 1933 yılında Almanya'yı terk etmek zorunda kaldı. Kendisi Yahudi olmayan Fuchs, hocasını desteklemek için politik bir eylem örgütledi. Bu nedenle üniversite yönetimi tarafından Adolf Hitler'in doğum gününde Leo Spitzer adına bir gösteri düzenlemekle suçlandı ve hakkında soruşturma açıldı. Bu olayların ardından Fuchs, 1933-1934 yılları arasında Normandiya'daki Caen Üniversitesi'nde okutmanlık yaptı.
Traugott Fuchs Almanya'ya döndüğünde, Nazi ideolojisinin Alman öğrenciler arasında hızlı yayılışına tanıklık etti. Bu nedenle, Köln Üniversitesi'nde Spitzer'in yerine geçen ve onun gibi Nazi rejimi tarafından sürgüne mahkum edilip İstanbul'a yerleşen, karşılaştırmalı edebiyat uzmanı ve eleştirmen, Alman filolog Erich Auerbach'tan gelen ve kendisini İstanbul Üniversitesi'nde kurdukları Romanistik Dilleri ve Edebiyatı Bölümü'ne davet ederek aralarına katılmasını isteyen teklifi kabul etti: “Hiç tereddüt etmeden bu çağrıyı kabul edip onun peşinden gittim çünkü bu Nazilerle hiçbir uzlaşmaya girmeden özgür olmak için bir imkândı. Hitler başta olduğu sürece geri gelmek gibi bir niyetim yoktu. Dünyanın sonuna, muhtemelen Güney Afrika'ya bile giderdim. Bu geleceğe açılan bir kapıydı, evimde ise ölüme açılacak olan bir kapı bekliyordu, bu kesindi.”
Fuchs, 1986
Traugott Fuchs İstanbul'a—sonraları yazdığı üzere ‘‘elinde iki küçük bavul ile’’—1934 yılının Şubat ayında, 28 yaşında iken vardı. (Fuchs, 1986) Traugott Fuchs, Nazi Almanyası'ndan kaçan ve Türkiye'ye gelen 200-250 kişiden oluşan Alman entelektüelleri grubu arasındaydı.
Yıllar sonra bu günleri şöyle kağıda döker: “İlk yıllarda [ . . . ] modern Türkiye'de, belirli entelektüel çevrelerde, gerek akademik gerekse kültürel ve sosyal açıdan, Nazi öncesi dönemde Almanya'dakine benzer, Rönesansvari bir neşeyi paylaştık.”
Fuchs, 1986
Traugott Fuchs ilk olarak İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Okulu'nda Fransızca öğretti. Kısa bir süre sonra aynı üniversitenin Edebiyat Fakültesi'nde Almanca filoloji dersleri verdi. 1934-1978 yılları arasında İstanbul Üniversitesi'nde verdiği derslerin yanı sıra, 1943-1983 yılları arasında Robert Kolej/Boğaziçi Üniversitesi'nde Almanca ve Fransızca öğretti. 1950'li yılların başında Sorbonne Üniversitesi'nde okutmanlık yaptı. 1977'de emeklilik için başvurduğunda, çalıştığı üniversitelerin hiçbirinde sosyal güvenlik kaydının oluşturulmadığı anlaşıldı. Fen Edebiyat Fakültesi eski Dekanı Erdal İnönü'nün aracılığıyla, Boğaziçi Üniversitesi'ne tam zamanlı Yardımcı Doçent olarak yeniden atandı ve neticede resmi emekliliğe hak kazandı. 1940'ların ortasından Rumelihisarı'nda bir eve taşındığı 1971 yılına kadar, Hamlin Hall'un (bugün Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’teki Erkek Yurdu olarak bilinen bina) 13 numaralı odasında yaşadı.
1934-1944 yılları arasında Traugott Fuchs Roman dillerinde Je ne sais quoi kavramı başlıklı tezi üzerine, Leo Spitzer'in danışmanlığında çalıştı. Spitzer tezi onayladı ancak resmi olarak henüz savunamadığı tez Fuchs'un o zamanlar yaşadığı Beşiktaş'taki (Ayazpaşa) dairesinde çıkan bir yangında kül oldu.
1934-1944 yılları arasında Traugott Fuchs Roman dillerinde Je ne sais quoi kavramı başlıklı tezi üzerine, Leo Spitzer'in danışmanlığında çalıştı. Spitzer tezi onayladı ancak resmi olarak henüz savunamadığı tez Fuchs'un o zamanlar yaşadığı Beşiktaş'taki (Ayazpaşa) dairesinde çıkan bir yangında kül oldu.
Traugott Fuchs, 1944-1945 yılları arasında Çorum'da enterne edildi.
Türkiye, 1944 yılının Ağustos ayında Almanya ile diplomatik ilişkilerini sonlandırdığında, sınırları içinde yaşayan Alman vatandaşlarının ya Almanya'ya dönmelerine ya da döndükleri takdirde Alman ordusuna katılmak zorunda kalmalarına engel olmak için Konya, Yozgat ve Çorum gibi Anadolu şehirlerindeki kamplara gitmelerini istedi.
Bir ressam olan Traugott Fuchs, Çorum'da geçirdiği 13 ayı bu kırsal bölgeyi keşfederek ve resmederek geçirdi. 1945 yılının sonbaharında İstanbul'a dönen Fuchs bu döneme dair şunları yazdı: “Kısa bir süre önce Ayazpaşa'daki dairem yanıp kül oldu, ama ben çantamdaki küçük define ile zenginleştim: ‘Çorum resimleri’.”
Fuchs, 1986
1983 yılında Traugott Fuchs, 77 yaşında emekli oldu. Rumelihisarı'ndaki evinde öğrencilerine ders vermeye devam etti. Hayatının son yıllarını Beyoğlu'ndaki Avusturya Saint George Hastanesi'nde geçirdi. Fuchs, 21 Haziran 1997 yılında bu hastanede hayata gözlerini yumdu. 27 Haziran tarihinde gerçekleşen cenazesinde, İstanbul'daki Protestan Kilisesi'nin rahibi konuşmasını Nazım Hikmet'in bir şiirinden alıntıyla sonlandırdı.
Traugott Fuchs çok yönlü bir insandı. Prusya'nın tipik eğitimli orta sınıfı olarak bilinen ‘‘Bildungsbürgertum’’ formasyonuna sahip biri olarak, hümanist eğitim, bilim ve edebiyata değer veriyordu. Sıklıkla ‘‘son Rönesans adamı’’ olarak anılırdı. Fuchs hayatını kelimenin tam manasıyla eğitim, resim, yazı ve müziğe adamıştı.
Traugott Fuchs çok yönlü bir insandı. Prusya'nın tipik eğitimli orta sınıfı olarak bilinen ‘‘Bildungsbürgertum’’ formasyonuna sahip biri olarak, hümanist eğitim, bilim ve edebiyata değer veriyordu. Sıklıkla ‘‘son Rönesans adamı’’ olarak anılırdı. Fuchs hayatını kelimenin tam manasıyla eğitim, resim, yazı ve müziğe adamıştı.
Traugott Fuchs 49 yıl, yani yaklaşık yarım yüzyıl boyunca, İstanbul Üniversitesi ve Robert Kolej/Boğaziçi Üniversitesi'nde ders verdi.
Bir arkadaşına yazdığı mektubunda şöyle diyordu: “Öğretmen olmak yalnızca öğretmen olmak değildir, aynı zamanda alçakgönüllü ve dürüst, ideallerinin ve ilkelerinin arkasında durabilen bir insan olmak demektir.”
Şiirlerinden birinde Fuchs eğitim ve öğretime verdiği önemi şöyle anlatır:
“Öğretmek
[ . . . ] bir insana iyilik etmektir
Elden geldiği kadarıyla—kandırmadan!—
Onurun adına!
Yemin etmen gerekir!
[Öğrencinin] attığı her adımda alnı dik
Ve biraz da mutlu olacağına dair.”
“Traugott Fuchs bir hoca olarak ögrencilerine tanıtmak istediği konuları, çok sevdiği bir şiiri ya da öyküyü bildik didaktik yöntemlerle, belli kalıplarla, matematik çözümlerdeki kesinlikle sunmamıştır hiç. [ . . . ] Ancak Traugott Fuchs’un derslerinin bir edebiyat serüveni olduğunu duyumsayan ve sonuç kaygısı duymaksızın bu serüvene katılan öğrenciler, yalnız Alman edebiyatıyla değil, dünya edebiyatıyla da tanış olan hocanın sanki konudan uzaklaşıyormuş gibi gözüken, ama temelde konuyla sürekli bağlantılar kuran geniş helezonlar çizmesinden büyük tad duymuşlardır.”
Sayın, 1995
“Traugott Fuchs bir hoca olarak ögrencilerine tanıtmak istediği konuları, çok sevdiği bir şiiri ya da öyküyü bildik didaktik yöntemlerle, belli kalıplarla, matematik çözümlerdeki kesinlikle sunmamıştır hiç. [ . . . ] Ancak Traugott Fuchs’un derslerinin bir edebiyat serüveni olduğunu duyumsayan ve sonuç kaygısı duymaksızın bu serüvene katılan öğrenciler, yalnız Alman edebiyatıyla değil, dünya edebiyatıyla da tanış olan hocanın sanki konudan uzaklaşıyormuş gibi gözüken, ama temelde konuyla sürekli bağlantılar kuran geniş helezonlar çizmesinden büyük tad duymuşlardır.”
Sayın, 1995
“Kelimenin tam anlamıyla bir filolog olarak yetişmiş olan Fuchs, Alman dili ve edebiyatının yanısıra bütün Romans dillerinde (Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, vb.) uzmanlık kazanmıştı. Filolog olmak için -Spitzer’den örnek verirsek- incelenen dilleri, Sanskrit ve eski Yunanca’ya kadar uzanan geniş bir perspektif içinde, dilbilimsel yapılarının yanısıra edebiyatları, yazıldıkları dönemin tarihi ve kültürel özellikleri ile birlikte almak gerekliydi. [ . . . ] Tıpkı Spitzer ve büyük bir sevgiyle bağlı olduğu Hermann Hesse gibi o da duygu ile düşünceyi birbirinden ayrılmaz bir bütün olarak görür. Aynı inanç yalnız sanat ve edebiyatta değil yaşamda da geçerliliğini korur.”
Artemel, 1995
Traugott Fuchs'un pek çok konuyu kapsayan ders notları ve zengin kütüphanesi onun ufkunu sürekli olarak genişlettiğini gösteriyor.
Fuchs arşivi 2000'den fazla kitaptan oluşan bir kütüphaneyi içeriyor. Ağırlıklı olarak modern Avrupa edebiyatı, sanat ve edebiyat üzerine odaklanan kitaplar arasında Alman ve Romanistik dillerinde, pek çok yazar ve şairin eserleri bulunuyor. Tanınmış çalışma arkadaşları ve öğrencileri tarafından yazılmış ve içlerinde el yazısıyla Fuchs'a adanmış ithafların bulunduğu kitapların onun için muhtemelen derin bir önemi vardı.
Traugott Fuchs, Almanca ve Fransızca öğretiyordu. Lakin, ders notlarına bakan biri farklı tarihsel dönemlerde (Antikite'den Orta Çağ'a ve oradan günümüze) bir yolculuğa çıkıyor, klasiklerin yanı sıra adı daha az bilinen pek çok yazarla tanışıyor ve edebiyat, dilbilim, din ve felsefe alanlarından farklı konularla karşılaşıyor.
Traugott Fuchs arşivinde, Fuchs'un kendisi tarafından başlıklandırılmış, Eski Yüksek Almancadaki sesli harf mutasyonlarından, Almancadaki sessiz harf değişiklikleri, Orta Dönem Yüksek Almanca grameri, birtakım Almanca kelimelerin etimolojisi ya da diğer dillerden Almancaya girmiş ödünç kelimelere uzanan pek çok farklı gramer konusu hakkında notlar, haritalar ve tablolar bulmak mümkün.
Traugott Fuchs arşivinde, Fuchs'un kendisi tarafından başlıklandırılmış, Eski Yüksek Almancadaki sesli harf mutasyonlarından, Almancadaki sessiz harf değişiklikleri, Orta Dönem Yüksek Almanca grameri, birtakım Almanca kelimelerin etimolojisi ya da diğer dillerden Almancaya girmiş ödünç kelimelere uzanan pek çok farklı gramer konusu hakkında notlar, haritalar ve tablolar bulmak mümkün.
Traugott Fuchs'un öğrencilerine aktarmak üzere, hakkında not aldığı yazar, şair ve felsefecilerin listesi hayli kapsamlı.
Bu isimler arasında artık klasik olarak anılanların yanı sıra, daha az bilinen isimlerin de bulunması Traugott Fuchs'un çok seslilik arayışı ile alternatif ve hatta marjinal isimleri öğrencilerine aktarma arzusuna işaret ediyor. Fuchs derslerinde ayrıca farklı zaman ve bölgelerden kadınların eserlerine de odaklanırdı. Her ne kadar esas odak noktası Almanca edebiyat olsa da, Fuchs'un derslerinde Fransızca, Türkçe, Rusça, Hintçe, İzlandaca ve Macarca eser üreten yazarlara da yer verdiğini biliyoruz.
Traugott Fuchs'un derslerine yolculuğumuz Antikite'den başlar. Bu yolculukta Antikite'den şairler Homer ve Midillili Sappho, Plato gibi filozofların yanı sıra Sofokles ve Euripides ile hikayeci Ezop gibi isimlerle karşılaşırız. Orta Çağ'a geldiğimizde Fuchs, Dante gibi yazar ve şairleri, kadın mistik Mechthild von Madgeburg'u ve şair Ulrich von Lichtenstein'i öğrencileri ile tanıştırır. 18. yüzyıla vardığımızda, Fuchs'un Immanuel Kant, Friedrich Schiller ve Jacob Michael Reinhold Lenz gibi isimleri öğrencilerine tanıttığını görürüz.
Bu zaman diliminden pek çok isim Fuchs'un ilgi alanına giriyordu. Bu isimler arasında (kronolojik bir sıralamada) Johann Wolfgang von Goethe, Heinrich Heine, Friedrich Hölderlin, Novalis, Joseph Freiherr von Eichendorff, Friedrich Nietzsche, Georg Büchner, Rainer Maria Rilke, Bertold Brecht, Martin Heidegger, Georg Lukács, Klabund mahlasıyla yazan Alfred Georg Hermann Henschke, Georg Trakl, Arno Holz, Gottfried Benn, Hermann Hesse, Friedrich Dürrenmatt, Hermann Lenz, Wolfgang Borchert, Heinrich Böll, Sait Faik Abasıyanık, Franz Kafka, Günter Eich ve Simone Weil yer alıyor. Fuchs müzik ile ilgili konuları da derslerinde işlerdi. Lale Andersen'den ‘‘Lilli Marlen’’ ile John Lennon'dan ‘‘Love’’ gibi şarkıları derslerinde öğrencileri ile birlikte analiz ederdi.
Traugott Fuchs'un dersleri dilbilim ve edebiyat ile sınırlı değildi. “Sürrealizm Üzerine” başlıklı dersinde olduğu gibi felsefeye, dinsel (Luther, İbrani İncili, Vahiy Kitabından “Yedi Mühür,” “Tekvin ve Düşüş,” erken dönem Hristiyan şehitleri Sergius ve Bacchus, “Dindarlık”) ve tarihsel konulara (Jena şehrinin tarihi, 11-13. yüzyıllar arasında hüküm süren Staufer hanedanlığının tarihi, Cimbri gibi Cermen kavimleri dahil olmak üzere Töton ve Doğu Cermen kavimlerinin tarihi) da değinirdi.
Traugott Fuchs'un dersleri dilbilim ve edebiyat ile sınırlı değildi. “Sürrealizm Üzerine” başlıklı dersinde olduğu gibi felsefeye, dinsel (Luther, İbrani İncili, Vahiy Kitabından “Yedi Mühür,” “Tekvin ve Düşüş,” erken dönem Hristiyan şehitleri Sergius ve Bacchus, “Dindarlık”) ve tarihsel konulara (Jena şehrinin tarihi, 11-13. yüzyıllar arasında hüküm süren Staufer hanedanlığının tarihi, Cimbri gibi Cermen kavimleri dahil olmak üzere Töton ve Doğu Cermen kavimlerinin tarihi) da değinirdi.
Traugott Fuchs'un bir akademik yılının ne kadar yoğun olduğunu örneklendirmek için tuttuğu “etkinlik raporları”na bakmak yeterli.
Traugott Fuchs tarafından 1955/1956 akademik yılının ikinci yarısında yazılan bir rapora göre, Fuchs İstanbul Üniversitesi'nde şu dersleri vermiştir: “Yeni başlayanlar için dil tarihi,” “İleri seviye öğrenciler için dil tarihi,” “Hugo Von Hofmannsthal'ın (1874-1929) romanları üzerine bir ders,” “Gottfried Keller'in (1819-1890) Hadlaub isimli romanı üzerine bir ders,” “Gottfried Benn (1886-1956) üzerine bir ders.” Fuchs toplamda 23 öğrenciye verdiği bu derslere haftada 11 saatini ayırıyordu.
Aynı raporda Robert Kolej'deki derslerine de bir kısım ayrılmış. Traugott Fuchs bu kurumda hem 1955/1956 hem de 1956/1957 yıllarında Almanca derslerinden sorumlu tek kişi olduğuna, haftada toplam 14 saat ders verdiğine değinmiş. Verdiği dersler arasında başlangıç seviyesinde gramer, edebiyat tarihi, şiir ve deyimsel ifadeler yer alıyordu. Daha genç öğrencileriyle Romantik döneme odaklanırken, daha büyük öğrencilerle Rainer Maria Rilke hakkında tartışmış ve öğrencilerin kendi seçtikleri, Johann Sebastian Bach ve Paul Hindemith gibi eski ve modern Almanca müzik konuları hakkında yazdıkları kompozisyonları değerlendirmiş.
Traugott Fuchs'un derslerine dair bilgimizi sınav kağıtlarına ve danışmanlığını yaptığı yüksek lisans tezlerine bakarak derinleştirmemiz mümkün. 10 Kasım 1983 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi'nde gerçekleşen bir yazılı sınavda Fuchs, Hermann Hesse'nin Bozkırkurdu isimli romanına odaklanmış ve şu soruları öğrencilerine yöneltmişti:
A. Romanın yapısı ve ana kısımlarına dair genel bir özet sunun, B. Hesse'nin karakterine dair öğrencilerin yorumları, Hesse'ye “bir sanatçı ve dahi” olarak odaklanın ve gündüz, ölüm, burjuva ve “Bir insan nedir” sorusu ile evren kavramlarını ele alışı açısından inceleyin, C. Bozkırkurdu'nun hikayesini, hastalığını, yaşadığı krizi, tedavinin farklı aşamalarını ve bunların anlamını açıklayın. [. . .]
Traugott Fuchs'un danışmanlığını üstlendiği farklı yüksek lisans tezleri de onun öğrettiği ve öğrencileri ile tartıştığı konulara dair bize önemli bilgiler sunuyor. Bu tezler Theodor Storm'un yazdığı bir romana, Johann Wolfgang Goethe'ye, Bertold Brecht'e, Conrad F. Meyer'a, J.M.R. Lenz ve Günter Eich ile Friedrich Schiller gibi isimlerin eserlerine odaklanıyor.
Traugott Fuchs tutkulu bir ressamdı. Arşivde onun elinden çıkmış 6000'ten fazla siyah&beyaz ve renkli çizim, 30 kadarı Çorum'da geçirdiği dönemden kalan 200 civarında yağlı boya resim bulunuyor. Bir şiirde, resim tutkusunu ve misyonunu şöyle aktarır:
“Resim yap, köle, resim yap.
Beden bir kabuktan ibarettir.
Bu kabuğu kırmalı
Ve bu kırılgan kılıftan
Ruhun göz kamaştırıcı çiceğini serbest bırakmalısın.”
Traugott Fuchs'un kültürel ve sanatsal değeri olan çalışmaları köy ve kasabaları, yerel insanları, farklı meslekleri, bitkileri, binaları, evleri, tarihi yapıları, antik kalıntıları anlatırdı. Resmettiği konular arasında insanlar, İstanbul'dan ve Türkiye kırsalından manzaralar yer aldı.
“Anadolu’nun iç kesimlerine hiç kimsenin sehayat etmeyi bile düşünmediği bir dönemde, o bütün ülkeyi gezdi. Göreme vadisindeki Avcılar köyünde yaşadı, [ . . . ] Çorum’da enterne edildi, tek ulaşım aracının kara tren olduğu günlerde Divriği’ne gitti. Tüm bu yerler resimlerinde de bütün canlığıyla yer aldı. Hamlin Hall’daki odasının her köşesinde bu resimlerden görmek mümkündü.”
Denny, 1995
Traugott Fuchs'un kültürel ve sanatsal değeri olan çalışmaları köy ve kasabaları, yerel insanları, farklı meslekleri, bitkileri, binaları, evleri, tarihi yapıları, antik kalıntıları anlatırdı. Resmettiği konular arasında insanlar, İstanbul'dan ve Türkiye kırsalından manzaralar yer aldı.
“Anadolu’nun iç kesimlerine hiç kimsenin sehayat etmeyi bile düşünmediği bir dönemde, o bütün ülkeyi gezdi. Göreme vadisindeki Avcılar köyünde yaşadı, [ . . . ] Çorum’da enterne edildi, tek ulaşım aracının kara tren olduğu günlerde Divriği’ne gitti. Tüm bu yerler resimlerinde de bütün canlığıyla yer aldı. Hamlin Hall’daki odasının her köşesinde bu resimlerden görmek mümkündü.”
Denny, 1995
Traugott Fuchs bir yazar, şair ve çevirmendi, ancak nadiren yayım yaptığı için eserleri bugün pek bilinmiyor.
Koleksiyonda Fuchs'un kendine ait edebi eserleri (La première poésie de Rimbaud [Rimbaud'nun ilk şiirleri] isimli bir kitap, Sait Faik Abasıyanık, Gustave Flaubert ve Süleyman Çelebi çevirileri), Günaydın Koleksiyonu ve 450'ye yakın şiiri bulunuyor.
“Günaydın Koleksiyonu” Traugott Fuchs'un yazıları arasında önemli bir yere sahip. Bu koleksiyon 70'ten fazla defterden oluşuyor. Bu defterlerde Fuchs'un 1971 yılından beri Günaydın gazetesinden kestiği, Türkiye'nin siyasi, toplumsal ve kültürel yaşantısına dair kupürler yer alıyor. Fuchs'un bu kupürlere eklediği yorumlar ve üzerlerine yaptığı çizimler oldukça kinayeli. 1990'a kadar devam eden “Günaydın Koleksiyonu,” Fuchs'un kendi çarpıcı yorumlarıyla birlikte Türkiye'deki toplumsal yaşama dair son derece önemli bir kaynak teşkil ediyor.
Traugott Fuchs'un müzik ile kurduğu ilişki de onun gizemli kalmış ilgi alanları arasında yer alır. Halbuki Fuchs hevesli bir piyanistti. Romantik dönemin önemli baladlarını piyanosunda çalar ve Marie Auerbach'a müzik dersleri verirdi. Öğrencileri Hamlin Hall'daki odasında bulunan, her an üretilebilecek yeni bir sanat eseri için hazır duran tripod ve tuvalın yanındaki değerli piyanosunu hatırlıyorlar.
Gerek dostları gerek iş arkadaşları Traugott Fuchs'u hem yalnız hem de çok sosyal biri olarak tanımlıyor.
Daha şahsi duygu ve düşüncelerine odaklanan, 1944-1991 yılları arasında tuttuğu günlüklerin yanı sıra Türkiye'nin farklı bölgeleri de dahil olmak üzere İtalya, Yunanistan, ABD ve İsviçre'ye yaptığı yolcuklarlarda tuttuğu notlara odaklanan çalışmalar Fuchs'un saklı kalmış dünyasına ışık tutacaktır.
Traugott Fuchs İstanbul'da yaşadığı süre boyunca geniş bir çevreye sahip olmuş. Öğrencileri ve komşuları tarafından sevilen Fuchs, Türkiyeli çalışma arkadaşları ve Sabahattin Eyüboğlu, Abidin Dino, Mina Urgan ve Sait Faik Abasıyanık gibi ünlü yazar ve ressamlar ile de yakın ilişkiler kurmuş. Robert Kolej/Boğaziçi Üniversitesi'nin içinden ve dışından, Alman Konsolosluğu'na, konserlere, Noel partilerine, çay toplantılarına kendisini davet eden onlarca belgeye baktığımızda Fuchs'un sürekli olarak birtakım sosyal etkinliklerle ilişkili olduğunu söylemek mümkün.
Traugott Fuchs ile dostları, çalışma arkadaşları ve aile üyeleri arasında geçen binlerce yazışma onun pek çok insanla kurduğu bağlara tanıklık ediyor. Arşivde toplamda 5000 civarında mektubun bulunduğu tahmin ediliyor.
Bu mektuplar arasında yer alan Fuchs ile Leo Spitzer, Erich ve Marie Auerbach, Hermann Hesse ve Hellmut Ritter arasındaki yazışmalar dikkat çekici.
Traugott Fuchs ile dostları, çalışma arkadaşları ve aile üyeleri arasında geçen binlerce yazışma onun pek çok insanla kurduğu bağlara tanıklık ediyor. Arşivde toplamda 5000 civarında mektubun bulunduğu tahmin ediliyor.
Bu mektuplar arasında yer alan Fuchs ile Leo Spitzer, Erich ve Marie Auerbach, Hermann Hesse ve Hellmut Ritter arasındaki yazışmalar dikkat çekici.
Traugott Fuchs Nazi Almanyası'ndan kaçıp Türkiye'ye gelen bilindik isimler arasında değil. Yine de, zengin ve henüz keşfedilmemiş arşivi çok yönlü, tanınmamış ve hayatının sonuna kadar üretmiş bir entelektüelin hayatına hem tanıklık ediyor hem de incelenmesini teşvik ediyor.